24 Kasım 2011 Perşembe

Asi 1 - 2 Thomas E. Sniegoski

      Ben cinayet romanları olduğu kadar fantastik, bilim kurgu hayranımdır. Özellikle düşmüş melekler ile ilgili kitaplara ayrı bir ilgim var. Neden diye sorabilirsiniz ama ben o tarz güçlere sahip olmak isterdim. “The last Airbender”  animasyonunu seyreden var mı bilmiyorum bir gün bunu da tanıtmalıyım.. Süper bir animedir ve işte ben ateş bükücülerden biri olmayı her şeyden çok isterdim. Ellerimle ateşi yaratmak inanılmaz muhteşem olabilirdi. Savaşmak dövüş filan J.. Neyse konudan koptum.

      İşte beni böyle hayaller kurmaya sevk eden ve bilim kurgu fantastik kategorisinden olan iki kitap tanıtmak istiyorum. Aslında bunlar bir seri. Üçüncü bir kitap daha var onu da sabırsızlıkla bekliyorum. Özellikle ikinci kitaptan sonra hikâyenin nasıl sonuçlanacağı konusunda sabırsızlanıyorum.

      Tanıtmak istediğim seri “ASİ 1 -2 serisi “. Kitapların yazarı Thomas E. Sniegoski. Yayın evleri Artemis.. ASİ - 1 442 sayfa, ASİ - 2 ise 537 sayfa. Fiyatları ise sırayla 22 ve 23.2 TL dir. Sayfa kalınlıkları sizi korkutmasın. Oldukça hafif ve kolay okunan kitaplar….


Konularına gelecek olursak eğer ASI -1, Yetim olan ve bebekliğinden beri çok fazla koruyucu aile gezdikten sonra üç yıldan beri Tom ve Lori ile yaşayan Aaron 18 yaşına basmaktadır. Liseden mezun olmak üzeredir ve hayatını şekillendirmeye çalışmaktadır. Ancak Aaron’ın 18 yaş gününde hayatı hiç beklemediği şekilde tepe taklak olur.  Aaron bazı garip olaylar ( köpeğinin söylediklerini duyabilmesi gibi), değişimler ( her dili anlayabilmesi gibi) yaşamaktadır ve birden ortaya çıkan hayret verici yetenekler kazanmıştır ve bunları kimseyle paylaşamıyordur. Derken parkta bir adamla tanışır. Adam Aaron’ın bir nefilim olduğunu söyler ve Nefilim’ler hakkında bazı bilgiler verir. Bunları sindirmeye çalışan Aaron  bir gün okula gelen Camael isimli bir meleğin anlattıkları ile şoke girer. Melek onu korumak istiyordur. Çünkü Aaron’ın düşmüş melekleri kurtarmak üzere seçilmiş kişi olabileceğini düşünmektedir.  Aaron bunu kabullenmekte zorlanmaktadır ve insan yanına tutunmaya çalışsa da, yeni güçlerini kullanmak zorunda kalacaktır. Güçler’in lideri kardeşini kaçırmıştır ve bütün nefilimleri öldürmek istediği gibi Aaron’da öldürmek istemektedir.


İkinci kitabın konusu ise Aaron’ın lisedeki son yılı oldukça sıra dışı geçmiştir. Yarı melek, yarı insan oluğunu öğrenmekle kalmayıp birde düşmüş melekleri tekrar Cennet’e kavuşturma görevini üstlenmiştir.  Düşmüş bir meleği Güçlerin elinden kurtarmaya çalışırken, diğer düşmüş melekler tarafından yakalanır ve Güçlerden saklanan diğer meleklerin yıllardır yaşadığı Aerie şehrine getirilir. Başta Aaron’a inanmazlar ama yaşanan bazı olaylardan sonra Aaron‘ın o kurtarıcı olduğu diğer düşmüş melekler tarafından kabul edilir. Aaron bu sırada babasının kim olduğunu öğrenir. ( Size bunu söylemeyeceğim . Bu heyecanı söndürmek istemiyorum J ). Bu sırada kardeşini kaçıran Güçler lideri Aaron’ı tuzağa düşürmek için birde kız arkadaşını kaçırır. Aaron’ın Vilma’yı kurtarmaya gitmesi ile büyük savaş başlamış olur.



      Kitapların dili zevkli, okunması oldukça kolay, kafa yormayan cinsten. Hayal gücünü inanılmaz çalıştırıyor. Yazarın betimlemeleri tek kelime ile muhteşem.  Aaron ilk kez melek oluşunu anlattığı sahne hala gözlerimin önünde. İkinci kitap ile olaylara daha derinlemesine giriyoruz. Ve cennete çıkan ilk savaşa yani eskilere gidiyoruz.  Ben ikinci kitabı yolda Ankara’ya giderken okudum. Savaş sahnelerinde olayların heyecanından hop oturup, hop kalkarak okuduğumu itiraf etmek istiyorum. Aslında konu bizimde bildiğimiz bir konu. Farklı detaylar vermek isterim ama kitabın heyecanını söndürmek istemiyorum J… Detayları merak ederek okumanız daha heyecanlı olacaktır.. Ben inanılmaz keyif ve heyecanlanarak okudum.

Fantastik bilim kurgu ve hayal gücünüzü çalıştırıp kitabın içine dalmayı seviyorsanız kaçırmayın derim ben size… Büyük bir zevk alacağınıza eminim…

Keyifli okumalar…..

ABC - Cinayet Alfabesi

Daha önce bahsetmiştim okuduğum ilk Agatha Christie kitabı ABC – Cinayet Alfabesi ‘dır  diye. Bu kitabı okuduğumda ortaokuldaydım yanlış hatırlamıyorsam. Tabi sonunu unuttuğum ve de kitabı kütüphaneme katmak için tekrar aldım. Keyifle okudum ve şimdi  bu kitabı tanıtmak istiyorum.

Kitabın adını ve yazarını biliyoruz. Kitap 11 TL ve 174 sayfa. Okunması da kolay aslında.  Ama Agahta Chritie romanlarını okuyanlar bilir, kendisinin farklı bir ağır dili vardır. Ama yinede kolayca okunabiliyor..

Hikayeyi  Hercule Poirot’u ziyarete etmeye gelen arkadaşından dinliyoruz. Kitabın konusu kısaca; Hercule Poirot’u bir mektup gelir. Bu mektupta, mektubu ABC olarak imzalayan kişi ayın 21’inde Andover’da bir cinayet işleyeceğini söylüyordur ve cinayet gerçekten işlenir. Bu cinayeti 4 farklı cinayet izler ve bunlarda alfabenin harflerini izlemektedir. Hercule Poirot kendisine meydan okunduğu ve olayda gizem olduğu için meraklanır ve gri hücrelerini çalıştırıp arkadaşı Hastings ile cinayetleri çözmeye ve de katili yakalamaya çalışır. Başarılı olduğunu vurgulamama gerek olmadığını düşünüyorum..

Kitap klasik bir Agahta Christie kitabı aslında… Cinayet işlenir. Ortada bir sürü karakter vardır. Küçük ipuçları verir katili bizimde bulabilmemiz için. Ve şaşırtan bir son ile hikâye sonlanır.

Cinayet romanları ve bulmacaları seviyorsanız kesinlikle keyif alacaksınız ..

Keyifli Okumalar….

22 Kasım 2011 Salı

Şahane Hatalar

Bu kitabı bana bir arkadaşım tavsiye etti. İsmini vermeme birşey demez sanırım. Esra kitabı yolda giderken okumuş ve aslında bence keyifli bir yol kitabı olur gerçekten.. Gerçi sanırım Esra ile farklı düşünceler içindeyiz ama ben kitabı çok eğlenerek  okudum. Hatta kitabı üç saatte bitirdim o derece J .
Kitabımızın adı “Şahane Hatalar” . Yazarı Heather Mcelhatton. Kitap April yayıncılıktan çıkmiş. Sayfa sayısı 640. ( Gözünüzü korkutmasın oldukça hafif ve kolay okunan bir kitap, demiştim üç saatte bitrdim J ). Kitabın fiyatı 24 TL ve şuanda D&R’da ekstra 20% indirimli olan kitaplar arasında..
Kitap oldukça ilginç aslında.. Tek bir başlangıç var. Liseden yeni mezunsunuz ve önünüzde iki farklı seçenek var: Ya üniversiteye gidiceksiniz ya da seyehat etmeyi şeçerek yola çıkıcaksınız.. Bunlardan birini seçiyorsunuz. Seçimleriniz sizi kitapta farklı bölümlere yönlendiriyor ve her bölümün sonunda size yine seçenekler sunuluyor.. Hayatınızı istediğiniz gibi şekillendirebilirsiniz bu oldukça keyifli bir serüven..
Ben çok eğlenerek okudum feci keyifsiz olduğum bir günde hayatımın sonunu merak ederek , yaptığım seçimlerin beni neye sürüklediği düşünerek keyiflendim.. Yaptığım her şeçimde hayatım bambaşka şekillendi. Bazen kötü bazen güzel sonuçlandi.  Hatta iki kere gencecik yaşımda öldüm.. Düşünün nasıl seçimler yaptığımı J.
Alsında genellikle hata yapmaktan korkarız. Yanlış seçim mi yaptım acaba diye düşünür dururuz. Bu kitapta seçimler yaparak nasıl hayatlar yaşayabileceğimizi , her bölümün sonunda seçimlerimizle kaderimizi nasıl kontrol edebilildiğimizi görüyoruz. Sonuçta kurgu ama istediğimiz gibi seçim yapabiliriz. Ve yaptığımız bu seçimler ile kendimiz hakkında bir sürü bilgi eldinebiliriz.
Yazıyı kapak yazısı ile bitiriyorum..
Bu kitabı okumaya normal bir kitap gibi birinci sayfadan başlayın. İlk bölümün sonunda, önünüze bir yol ayrımı çıkacak. Kararınızı verin ve ilgili bölüme gidin. Her bölümün sonunda seçimlerinizle kaderinizi kontrol etmeye devam edeceksiniz. Kitabı okurken bazen hiç beklemediğiniz bir yere ulaşacak, bazen de kendinizi daha önce olduğunuz yerde bulacaksınız. Hayatın size neler hazırladığını asla bilemezsiniz. Ama bunu biliyorsunuz, iyilikler her zaman ödüllendirilmiyor ve bazen hatalı kararlar, şahane olayların başlangıcı olabiliyor. Her yolculuğun sonunda başa dönüp tekrar başlayın, unutmayın, herkes ikinci bir şansı hak eder. Yuzlerce farklı hayat sizi bekliyor. İyi şanslar.”

Keyifli okumalar...

20 Kasım 2011 Pazar

Cinayet Romanları severlere Simon Beckett - Ölümün Kimyası - Kemiklerin Şifresi

En sevdiğim kategorinin cinayet romanları olduğundan bahsetmiştim değil mi?.  Şimdi bu kategoriye giren iki kitap tanıtacağım..

Kitaplar ‘Ölümün Kimyası’ ve ‘Kemiklerin Şifresi’ … Yazarımız Simon Beckett. Kitaplar ithaki yayın evi tarafından yayınlanmıştır. Sayfa sayıları sırasılar 400 ve 404 tür, fiyatları ise 18 ve 22 TL’dir.

İlk kitap “Ölümün Kimyası”. Kitaplar birbiri ile bağlantılı olmasa da başkarakterimiz aynı ve ikinci kitapta birinci kitapta olanlardan birazcık bahsetmektedir. Ama bu okumaya engel değil. Nerden mi biliyorum ben önce ikinci kitabı okumuştum. Ve bu bloğu yazmaya karar verdiğim arkadaşlarla nerede kalmıştık seanslarımızdan birinde Kemiklerin Şifresi’nden bahsederken arkadaşlarımdan biri aslında bunun ikinci kitap olduğunu fark etmemi sağlamıştı. Ve ikinci kitabı okuyup hemen gidip birinci kitabı da aldım. Oldukça keyif aldığımı söylemek isterim.

Kitapların konusuna gelecek olursak eğer…  “Ölümün Kimyası”: Adli tıp uzmanı David Hunter kendisini mahvoluşun eşiğine getiren bir trajedinin üstüne eski hayatını terk edeli üç yıl olmuştur. Norfolk'un ücra bir köyünde doktor olarak çalışmakta ve geçmişini arkasında bıraktığına inanmaktadır. Yabancı olarak görüldüğü bu ücra yerde kabul görmüş hatta arkadaşlar bile edinmiştir. Ancak bu durum  aynı zaman arkadaşı olan Sally Palmer'ın cansız bedeninden geriye kalanlar bulunana kadar sürmektedir... Ceset vahşice kesilip biçilmiştir. Polis katili bulmak için Hunter'ın uzmanlığına ihtiyaç duymakta, o ise bu işe karışmamayı umutsuzca istemektedir. Sonra bir kadın daha ortadan kaybolur ve Hunter'a sığınaklık etmiş olan o birbirine bağlı toplum kocaman bir korku ve paranoya girdabında boğulur. Katil kim? Bu olaylar kim tarafından gerçekleştirilmektedir.

İkinci kitap “Kemiklerin Şifresi”: İskoçya'nın uzak Hebrid adalarından biri olan Runa'da, adli antropolog Dr. David Hunter'ı tüyler ürperten bir keşif beklemektedir. Neredeyse tamamen yanıp, ayakları ve bir eli sağlam kalmış bir ceset bulunmuştur. Yerel polis kaza sonucu ölüm raporu vermekte acelecidir, ama Hunter'ın içgüdüleri aksini söylemektedir: Karşılarındakinin bir cinayet vakası olduğu kanısındadır. Gerçekte Runa ilk anda göründüğü gibi huzurlu bir toplum olmaktan çok uzaktır... ve yanmış ceset de onun karanlık sırlarından sadece biridir. Derken Atlantik'ten gelen fırtına adaya ulaşır ve bütün elektrik sistemi çöker, anakarayla bütün bağlantı kesilir. Fırtına kasıp kavururken, cinayetler de arka arkaya gelmeye başlar...

Üçüncü bir kitap daha var.. “Ölülerin Fısıltısı”.. Siparişimi verdim.. Bitirdiğimde onunda sizlerle paylaşacağım..

Cinayet romanlarından hoşlananların ilgisini çekeceğinden eminim.  CSI dizilerini seviyorsanız eğer kaçırmayın okuyun derim ben.. Yazarımız Simon Beckett  David  karakterini yaratırken kendi deneyimlerinden yararlanmış. Buda olaylara daha bir gerçeklik katıyor.. Katilin kim olduğu bulmak ve olayların işleyişini okumak inanılmaz keyifli ve heyecan doğurucu.. Kitapların sonuna gelmeden katilleri tahmin edebilecek misiniz dersiniz.

Keyifli okumalar…



Sonsuz Sevgilerimle


Bu yazıyla tanıtacağım kitap Julia Quinn’in “Sonsuz Sevgilerimle” kitabı ..

Kitap; Epsilon yayınevi tarafından yayınlanmıştır, 356 sayfa ve fiyatı 20 TL’dir. Bu kitapla Bridgerton ailesinin hayatına girmeye devam ediyoruz. Yedi kardeş olduklarından bahsetmiştim değil mi? J..

Sonsuz Sevgilerimle kitabında  5. Kardeş olan Eloise Bridgerton’ın  hayatında yaşadıklarına tanık oluyoruz. Eloise 28 yaşında, henüz evlenmemiş ve tanıdığı tanımadığı herkese mektup yazmaya bayılan bir hanım efendidir.  Phillip Crane ile tanışmasıda bir mektup aracılığı ile gerçekleşmektedir. Phillip, Eloise’nin da uzaktan kuzini olan eşini kaybetmiştir ve Eloise başsağlığı dilemek için Phillip’e bir mektup yollar. Bu bir yıl sürecek olan mektuplaşmaların ilkidir. Bir yılın sonunda Phillip, Eloise çocuklarına çok iyi bir anne olacağına karar vermiştir ve evlenme teklifi eder. Eloise’nın evlilik teklifini kabul edecek kadar sıradan ve daha da önemlisi çaresiz olduğunu düşünmektedir. Nede olsa Eloise 28 yaşında ve evlenmemiş bir hanım efendidir ve bu yüzden evlilik teklifine tabiri caizse atlayacağını düşünmektedir. Ve  fena halde yanılır J. Bu güzel kadın kapısında belirip nefes almadan konuşmaya başladığında tek düşündüğü Eloise çok güzel ve hiçte çaresiz olmadığıdır.

Eloise ise Phillip’in evlilik teklifini ilk aldığında şaşırmış ve bu adam tanımadığı biriyle evlenmesini nasıl bekler diye düşünüp mektubu başta dikkate almamıştır.  Ta ki en yakın arkadaşı olan ve her zaman kendisinden önce evleneceğine inandığı, bu yaştan sonrada evlenmeyip her zaman beraber olacaklarını düşündüğü arkadaşı Penelope’nin abisi ile evlenmeye karar vermesine kadar. Eloise bu durumda paniğe kapılır ve Phillip’in teklifini düşünüp hayalindeki adam olup olmadığını görmeye Phillip’in evine gider. Tabi ki Eloise ‘da fena halde yanılır.. Hayalindeki adam bu kadar kaba ve sevimsiz değildir. Ama kabul etmelidir ki Phillip gülümsediğinde çok hoş bir adam haline gelmektedir..

Kitapta bu iki karakterin birbirini tanımasını ve yaşadıklara olaylara tanık oluyoruz. Tabi ki önceki kitaplardan tanıdığımız karakterlerde bir bir olaya dahil oluyor ki buda çok daha eğlenceli kılıyor kitabı J..

Bakalım Eloise ve Phillip istediklerini elde edebilecekler mi? Eloise Phillip’in istediği gibi çocuklarına istediği gibi bir anne olabilecek mi?. Peki Phillip gerçekten Eloise için mükemmel erkek olabilir mi?

 Bu soruların yanıtları bu kitapta…

Keyifli okumalar…

19 Kasım 2011 Cumartesi

Aşk Falcısı

Fal deyince akan sular durur her bayan için ( tamam çoğu bayan için J ).. Ne demişler fala inanma falsız kalma ;)….

Niye böyle bir giriş yaptı acaba diyebilirsiniz ama şimdi tanıtacağım kitap ile bağlantısı var aslında.

Kitabın adı “Aşk Falcısı”. Kitabın yazarı Eileen Cook ve Olimpos kitapevinden yayınlanmıştır. Kitap 334 sayfa ve 15 TL.

Hadi itiraf edin fal lafını duyunca ilginizi çekti değil mi? J . Bende böyle  bir ilgi uyandırmıştı buradan itiraf ediyorum J..

Kitabın konusuna gelirsek eğer: 6 yıllık güzel bir ilişkiniz var ama sevgiliniz bir anda sizi terk ediyor. Atlatmak zor tabi bide onu geri istiyorsanız.. Acaba ne yapıyor diye düşünürken kendinizi onun yeni evinin bulunduğu apartmanının çamaşırhanesinde buluyorsunuz. Ve ister istemez çamaşırlarına bakmış olabilirsiniz. Suç mu bu tabi ki değil sadece geçiyordunuz gözünüz çarptı  J.. Ve o sırada eski sevgilinizi biriyle flört ederken yakalıyorsunuz..

Tabi ki bu kabul edebileceğiniz bir şey değil.. Yapacağınız çok basit aslında, tesadüfen öğrendiğiniz üzere falcılara inanan ve hayatını buna göre şekillendiren Doug’ın ( eski erkek arkadaş)  yeni kız arkadaşına medyum kılığına girerek fal bakmak ve Doug’dan ayrılmasını sağlamak.. Hayır, tabii ki ileri gitmek sayılmaz bu J

Sophie’nin başına gelenlerde bunlar işte.. Sonrasında psişik güçlere sahip numarası yapmak Sophie için eğlenceli hale bile geliyor aslında, özelliklede işin bütün numaralarını bilen ve birazcık budala olan sevimli Nick’ten alınan yardımlar sayesinde. Ama tabii olaylar bir kişiye fal bakmakla kalmıyor, büyüyor  ve karmakarışık hale geliyor.. Bakalım Sophie bu medyumluk olayını kıvırıp eski sevgilisini geri kazanabilecek mi?  Yoksa olaylar bambaşka mı gelişecek  J..

Keyifli Okumalar..

Fransız Öpücüğü

       Şimdi  size çok eğlenerek okuduğum bir kitaptan bahsedeceğim…  Kitabın adı “Fransız Öpücüğü”  Yazarı Kristin Harmel . Kitap, Turkuvaz kitap tarafından yayınlandı, 289 sayfa ve fiyatı ise 21 TL.

       Tahmin ettiğiniz üzere kitap Paris’te geçiyor J. Yazar Paris’i o kadar güzel tasvir edip, olaylarla bütünleştirmiş ki Paris’e hiç gitmemiş olmama rağmen resmen kendimi orda hissettim. Ve evet 2012 yılında gidilecek yerler listemin en üstünde bu kitaptan sonra artık Paris yer alıyor J..

       Kitabın konusuna gelecek olursak eğer; Emma ( başkarakterimiz) düğün hazırlıkları yaparken nişanlısı tarafından terk ediliyor. Nişanlısı bununla kalmayıp birde beraber ödemesini yaptıkları evden gitmesini  istiyor. Ve özel hayatında olanlar yetmezmiş gibi patronu da çok iyi iş çıkarmasına rağmen Emma’yı işten kovuyor..

  Genelde her bayanın bu gibi durumlarda yaptığı gibi Emma’da; üzerinde pijamasıyla ve kucağında dondurma kâsesi ile kendisine acıyarak evde oturma olayını gerçekleştiriyor J.  Bu kendine acıma duygusu; Emma’nın bir dönem yaz stajı sırasında beraber yaşadığı, şuan Paris’te yaşayan ve ünlü yıldızların halkla ilişkiler işlerini yürüten arkadaşı Poppy’den muhteşem bir teklif alana kadar devam eder. Emma ani bir karar ile Poppy’nin teklifini kabul eder ve bir ay Poppy’le yaşamaya ve de ona yardım etmeye Işık Şehri Paris’e gider. Ve olaylar gelişirken Emma’nın hayatı bambaşka noktalara varır. Emma’nın Paris’e alışması ve yaşadıkları okurken eğleneceğinize eminim.

 Bakalım Emma Paris’te hayatına yöne verebilecek mi?  Peki Aşk? Aşk şehrinde yeniden aşkı bulabilecek mi? Okuyup görelim.. J

Keyifli okumalar…

17 Kasım 2011 Perşembe

Babil’de Ölüm İstanbul’da Aşk......

       Uzun süre aradan sonra yine beraberiz. İstemeden bayağa bir ara verdim ama bu haftasonumu kesinlikle kitap ve film yazılarına ayıracağim. Sevdiğim film ve kitapları paylaşmayı oldukça zevkli buluyorum.
     Kasım ayının ilk yazısı yine bir konuk yazardan geliyor. Tavsiyede bulunan benim üniversiteden bir arkadaşim olan Işık Kıraç... Ben alınacak kitap listeme ekledim bile.. Bakalım sizler neler düşünüceksiniz.....
Keyifli okumalar.......

Benim size tanıtmak istediğim kitap, ” Babil’de Ölüm İstanbul’da Aşk”, Prof. Dr. İskender Pala tarafında kaleme alınmış bir roman. Pala derin Divan Edebiyatı bilgisinin tümünü  sanki bu kitap da değerlendirmiş. Kitabı bitirdiğinizde, hiç bilginiz olmasa dahi Divan Edebiyatı hakkında ne çok şey öğrendiğinizi fark ediyorsunuz.

Kitap 416 sayfa, ben cep boyunu almıştım, liste fiyatı 9,90 TL, Kapı yayıncılıktan çıkmış bir kitap.
Gelelim konusuna;
İskender Pala bu kitabında, ünlü Divan Edebiyatı şairi Fuzuli’nin yazmış olduğu “Leyla ile Mecnun” adlı şiirde Leyla’ya aşık olan bir kağıdın öyküsünü anlatır. Bu kağıt ile Babil’in fethinden başlayarak bir sır yayılır, zamanla sır Babil’in dışına taşar dünyaya ulaşır. Yayılırken de divan edebiyatının şiirsel penceresinden Osmanlı Dönemi İstanbul’una, hareme göz gezdirir. 
Kâğıttan kitap yaparlar, elden ele dolanırken kitap, kimi kez çalınır, kimi kez satılır, savaşlara, zaferlere, işgallere, zulümlere, aşklara şahit olur, bazen hediye edilir, bazen de miras kalır. Ve her değdiği elin hayat öyküsüne bizi de ortak eder. Kitap artık Mecnun’dur ve onu eline alan her aşık artık onun Leyla’sıdır.
Her bölümün ana fikri bir beyit ile bölümün başında aktarılmıştır. Ve her bölümün sonunda, sayfalarca yazılmış hikâyenin 1 ya da 2 satırlık bir beyitte nasıl anlatılmış olduğuna hayret edersiniz. Koskoca bölüm damıtılmış ve bir beyit olmuştur.
Dil ilk başta biraz ağır gelse de, hikâye kısa sürede insanı içine çekiyor ve bu yazım diline adapte oluyorsunuz. Mükemmel kurgulanmış bir öykü. Tarihe, edebiyata ya da şiire meraklıysanız kesinlikle tavsiye edebileceğim bir kitap.
Kitaptan son bir not;
“aşkın azabında bir lezzet vardı,
ve dertleri zevk edinmeyince aşkın tadı çıkmıyordu.”
Keyifli okumalar..

10 Ekim 2011 Pazartesi

Bütün Pasaklı Tanrıça'lara gelsin :)

Şimdi tanıtacağım bu kitapı itiraf ediyorum tercih etmemdeki esas sebep aslında kapağı olmuştu. Kapak o kadar güzelki bence resmen oku beni diyor J.

Evet kitabımız Sophie Kinsella’ın Pasaklı Tanrıça isimli kitabı.. Kitap 18 TL ve 446 sayfa, cep boyu da var sayfa sayısını bilmiyorum ama fiyatı sadece 9.90 TL.

Kitabın konusuda oldukça çekici aslında: Şimdi düşünün bir avukatsınız hemde oldukça büyük bir fiirmada. Hatta şirket size ortaklık vermek üzere o kadar başarılısınız. Sonra büyük bir hata yapıyorsunuz. Ne yapacağınızı şaşırdığınızdan gelen ilk trene atlayıp ordan kaçıyorsunuz. Bırakın yumurta kırmayı fırının nasıl çalıştırıldığını bile bilmeyen siz bilgi almak için kapısını çaldığınız eve bir yanlış anlaşılmadan dolayı hizmetçi olarak alınıyorsunuz. Bundan sonra başlıyor eğlence. İşte bizim kahramanımız Samantha Sweeting’in başına gelenler işte bunlar.
Oldukça akıcı bir dille yazılmış. Hızlıca kitaba dalıyor insan ve okudukça okumak istiyor.. Kitap keyifli bir şekilde sonunu da merak ederek hemen bitirme isteği uyandırıyor insanda.

Samantha’nın düştüğü komik olayları, bu olayları çözüşünü ve mutfakta olanlarla baş edişini okurken keyif alacağınıza eminim. Birde işin içine aşk giriyor ki sormayın...

Keyifli Okumalar...

Kaplumbağa Terbiyecisi

Birkaç filmden sonraki ilk kitap tanıtımında aynı zamanda sizlere bir duyuruda bulunmak istiyorum.  Ayda bir misafir yazar günü yapmak istiyorum. Yani sizlerden gelen kitap ve film önerilerinizi isimlerinizle beraber ( isteğe bağlı tabii ki) bloğumdan yayınlayacağım. Böylece sanal arşivimiz daha hızlı büyüyecek ve insanlar daha fazla kitap ve filmden haberdar olabilecekler.  Buna da iş yerinden aynı zamanda komşum sayılabilecek bir arkadaşım olan Mehtap’ın yazısı ile başlamak istiyorum. Eğer sizde sevdiğiniz bir kitabı ya da filmi kendi kelimelerinizle anlatmak istiyorsanız, yazınızla beraber bana Zehra.can@gmail.com adresinden ulaştırın. Büyük mutluluk duyarak yayınlayacağıma emin olabilirsiniz..

Kaplumbağa Terbiyecisi
İstanbul Modern Sanat Müzesi ziyaretim sırasında bir sürü tablo görmüştüm ama Osman Hamdi beyin ' Silah Taciri (1908)' adlı tablosunu görünce dondum kaldım...45 dakika boyunca tabloya baktım..!
Çizgiler, detaylar,renkler..sanki canlı gibiydiler...Tablonun başında bekleyen güvenlik görevlisi artık deli olduğumu düşünmeye başlayınca müzeden ayrıldım..ama bu tabloyu yapan adamı çok merak etmiştim..!
 Derken tesadüfen bir arkadaşımın tavsiyesi ile Emre Caner'in yazdığı 'Kaplumbağa Terbiyecisi ' adlı kitap ile karşılaştım ve hemen bu kitabı okudum. Kaplumbağa Terbiyecisi Osman Hamdi beyin diğer tablolarından birinin adı ve bu kitaba da ismini vermiş tabii..Çünkü oldukça meşhur bir tablosu...:)
 Kitabı okudukça bu enteresan adam, beni o kadar şaşırttı ki anlatamam! O eski dönemde babasının onu Hukuk okumak için gönderdiği Fransa’da resme merak salan ve MİMAR SİNAN ÜNİVERSİTESİ’Nİ kurmakla devam eden enteresan bir yaşam hikayesi var. Osman Hamdi Bey ile ilgili diğer detayları kitapta bulabilirsiniz.
Kitap 342 sayfa ve cep boyu da var :) fiyatı da 9,9 TL
ARKA KAPAKTAN BİR ALINTI;
Osman Hamdi de hayatı boyunca kimsenin bilmediği meslekler yapmıştı. Ressam olmuştu en başta. Sonra müze müdürü. Bir arkeolog. Ardından da güzel sanatlar akademisi müdürü. Onun kaplumbağa terbiyecisinden bir farkı yoktu aslında!
Resme ya da müzeciliğe meraklı olun ya da olmayın 1842 yılında doğan bu adamın cesareti, bakış açısı beni çok etkiledi...
Severek ve heyecanla okumanız dileği ile..

Mehtap Ekinci

Crazy, Stupid,Love.. Çılgın, Aptal,Aşk...

Crazy,Stupid, Love filmi 7 Ekim Cuma günü vizyona girdi ve uzun zamandır beklediğim için vizyona ilk girdiği gün filme arkadaşımla beraber gittim.

Film 1 saat 58 dakika. Uzun aslında ama eğlenceli olduğu için pekte anlaşılmıyor bu kadar uzun olduğu J.
Film’in konusu ise; kırklı yaşlarında olan Cal Weaver’ın (Steve Carell) kendisine göre rüya gibi hayatı vardır: İyi bir işe, güzel bir eve, harika çocuklara ve lisede âşık olup evlendiği bir eşi . Fakat eşi Emily’nin (Julianne Moore) kendisini aldattığını ve boşanmak istediğini öğrenir. Doğal olarak bunu beklemediği için tepetaklak olur . Tabir yerinde ise sudan çıkmiş balığa döner :)
Dünyası yıkılan Cal, boş olduğu akşamları yerel bir barda tek başına somurtarak geçirmekte ve sürekli başından geçenleri anlatmaktadır. Daha çok doğal olarak kendi kendine konuşuyor tabiki J.. Bu durumu gören yakışıklı çapkın Jacob Palmer (Ryan Gosling) Cal’ı himayesine alır. Cal’in eşini unutması ve hayatını yaşamaya başlamasını sağlama çabası içindeki Jacob, Cal’in gözünü önündeki seçeneklere açar: Flörtçü kadınlar, erkeksi içkiler ve Supercuts ya da The Gap’te bulunamayacak bir stil anlayışı J... Filmde Cal’ın tekrar bekar hayatına alışmasını, bekarlar hayatına alışırken yaşadığı komik olaylarla baş edişini ve Emily ile arasında geçenleri  izliyoruz. Tabi bu karakterler dişinda aşk tuzağına düşen başkalarıda var: Cal’ın oğlunun( kendisi daha 13 yaşında) 17 yaşındaki çocuk bakıcısı Jessica’ya olan aşkı ve Cal’e bildiği herşeyi öğreten yakışıklı çapkınımız Jacob’ı rededen Hannah arasında geçenleri büyük bir keyif alarak seyrettim.


Crazy, Stupid, Love’ın IMDb’deki puanı 7.8. Bence hak ediyor.

Film aşk’a farkli bir yaklaşim kazandırmış. Günümüzdeki anlayış ile geçmişteki anlayışın harman edilmesi.. Eklemeden bitirmek istemiyorum ama Ryan Gosling bu role tam oturmuş kesinlikle süper bir tercih olmuş J...

Ben çok eğlenerek filmi izlediğimi söylemek isterim. Çok büyük beklenti yapılmamalı ama oldukça eğlenceli ve komik bir filmi.

Keyifli seyirler


5 Ekim 2011 Çarşamba

Hayaletler dünyasına bir bakış...

Tanıtacağım film bir müzikal.. Operadaki  Hayalet.

Film 143 dakika ve D&R’daki fiyatı 19.9 TL. Bir ara film piyasada resmen tükenmişti. Arşivime katmak için bir sürü yerde aramama rağmen hiçbir yerde bulamadım.  Ama sonra D&R sağ olsun tekrar satışa sundu.  Tabii ki kaçırmadım ve satın aldım J..
Filmin konusu; Operanın sahipleri yeni bir yönetmen ile bir gösteri tertip ederler. Gösterinin başyıldızı operada hayalet olduğu söylentilerinden korkar ve oyunu terk eder. Yinede gösterinin yapılması gerekmektedir. Bu yüzden oyunda daha alt kademelerde bir rolde olan ancak yönetmenin âşık olduğu Christine bu role uygun bulunur ve büyük bir başarı elde edilir. Bu sesi duyan hayaletimizde güzeller güzeli Christine aşık olur ve onunla iletişime geçer. Filmde bu üç karakter arasında olanları izliyoruz.

Bu film aslında orijinal Operadaki Hayalet müzikalinden 20 yıl sonra tekrar bir uyarlama olarak beyaz perdeye yansımış. Özellikle Gerard Butler'ı beğeniyorsanız seyretmenizi tavsiye ederim. Ses tonunu herkes bilir. Onun sesinden o şarkıları dinlemek ayrı bir keyif ;).. Vurgulamadan geçmek istemedim.
Birde filmin başında bir sahne var ki hala muhteşem buluyorum. Film siyah beyaz başlıyor ve operadaki koca avize yerden kaldırılırken her yer bir anda renklenmeye başlıyor. Sahne yarı renkli yarı siyah beyaz. Ahh muhteşem. İzleyin ne demek istediğimi anlayacaksınız.
Film kıskançlıklar, büyük bir aşk, rekabet, romantizm, tutku, müzik, muazzam görüntüleri ile kaçırılmaması gereken bir film. Keyif alacağınıza eminim..
İyi Seyirler

Not Defterleri Elimizde :)

Şimdi yine yağmurlu bir günde ya da kız arkadaşlarla yapılan bir pijama partisinde izlenebilecek bir film tanıtacağım. ( Kış ayları yaklaşıyor bu günleri değerlendirmek lazım J )

Film The Notebook – Not Defteri. İzleyenler eminim içlerinden yada dışarıdan bir ahhh (nasıl bir ah olduğunu tahmin edebilirsiniz) çekiyorlardır şimdi J..
Film 2 saat 3 dakika sürüyor ve DVD’si şuan D&R’da 6.99 TL. Arşivlerine katmak isteyenlere duyurulur.
Filmin konusu klasik aslında: Fakir ve tutkulu genç adam zengin bir genç bayana âşık olur. Ortak bir özellikleri yoktur. Adam kasabada, genç bayan ise şehirde büyümüştür. Ve adam kıza çıkma teklif eder , zorla ama romantik bir şekilde kızın kabul etmesini sağlar ve o gece birbirlerine âşık olurlar. Zengin kızın baskıcı bir ailesi vardır ve tabii ki ilişkiyi onaylamıyorlardır. Filmde ikilinin büyük aşkına tanık oluyoruz ve merakla bu büyük aşkın nasıl sonuçlandığını görüyoruz.
Filmin IMBd’deki puanı 7.9 ve kesinlikle bu puanı hak ettiğini düşünüyorum. Oyuncular ve mekânlar muazzam. İzlediğinizde kendinizi hayallere dalmış ve evet bende bunu istiyorum derken bulabilirsiniz.
Sanırım bayanlar tarafından daha çok sevilecek bir film.. Kim bu şekilde sevilmek istemez ki J.
İyi Seyirler

4 Ekim 2011 Salı

Bir Tutam Cennet

Hep kitaplardan gitmişiz. Bir kaç tane de film tavsiye etsem iyi olucak J. Film ve kitap tanıtıcam dedim yalancı cıkarmıyım kendimi.
Bu film’i geçen hafta sonu iki yakın arkadaşımla seyrettim. Filmizin adı A little bit of Heaven – Bir Tutam Cennet..
Film 1 saat 46 dakika , kategorisi ise romantik, komedi ve dram... Henuz filmin DVD’si cikmadi bu yuzden bir fiyat veremiyorum. Ama hala sinemalarda oynuyor.

Filmin konusu, başroldeki bayan karakterimiz( Kate Hudson) eğlenmeyi seven, hayat dolu,  ailesiyle problemleri olan ve sonsuza kadar mutlu yaşadılar hayalleri kurmayan biri.  Çokta süper arkadaşlara sahip.  Terfi ediyor ve ettiği zaman diliminde kanser olduğunu öğreniyor. Bu sırada aşktan ve bağlanmaktan korkmasına rağmen Prens Charming’le tanışıyor. (Bir kısmınız bu mu yaa Prens diyebilir J itiraf ediyorum ben öyle düşündüm. ). Filmde baş karakterimizin kanser olduğunu öğrendikten sonra ailesiyle, arkadaşlarıyla, Prens Charming’i ile yaşadığı olayları izliyoruz.      

  Beni bilen bilir hüzünlü kitap okumam, film seyretmem. Gereksiz yere kendimi üzmenin bir anlamı olmadığını düşünüyorum. Aslında ben filmi romantik komedi olduğunu düşünerek almıştım ( Kesinlikle kapağın suçu. ). Ama film, sonlara doğru hepimizin gözlerini sulandırmış) olsa da oldukça eğlenceli bir film. (hayır ağlamadık sadece gözlerimiz sulandı. :P )

 Film’in IMDb deki puanı 6.0. Ben 7 gibi birşey verebilirim özellikle en sondaki sahneler yüzünden J. İzleyin ne demek istediğimi anlayacaksınız.
A little of Heaven herşeyi içinde barındıran bir film : aşk, arkadaşlık, aile bağları, komedi, hüzün.. Yağmurlu bir günde bahtaniyenin altında ve yanınızda sevdiğiniz bir arkadaş yada sevgili ile çok keyifle seyredeceğinize eminim ...
İyi seyirler.

27 Eylül 2011 Salı

ısarıtaH lubnatsİ

2 kitap tanıtıp kategoriyi değiştirmek bir gelenek gibi oldu. Bozmak istemedim bunu. En azından bu seferlik :). Bu yüzden yine bir cinayet romanı ile karşınızdayım.
     Bu seferki kitap bir Türk yazara ait. İstanbul Hatırası. Yazarımız Ahmet Ümit. Bu kitap bana ege dolaylarındaki Güre’yi hatırlatıyor. Arkadaşımın yazlığına giderken okumaya başlamıştım ve de kitap 561 sayfa olmasına rağmen bütün tatilim boyunca ne yavaş okuyorsun bitiremedin mi hala diyen bir arkadaşın eşliğinde. Ona sorsanız şimdi yapmadım der tabii. Ama inanmayın ona J. Bu kitabı o güzel yerde okumak ayrı bir keyifti eklemeden geçemeyeceğim.

    Kitap bence okunması oldukça kolay bir kitap. Bilirsiniz bazı kitaplar öyle ağır bir dille yazılır ki okuyamazsınız ve okumaya başlasanız bile o kitap bir türlü hiç bitmez. İşte bu kitap onlardan biri değil…
    Kitabın fiyatı 20 TL. Kısaca konusuna gelecek olursak Sarayburnu’nda Atatürk heykelinin ayaklarının dibinde bir ceset bulunur. Avuçlarında da antik bir para. Ama bu cinayet aslında bir başlangıçtır.  Cinayetleri çözmek ise Ahmet Ümit’in kitaplarından aşina olduğumuz Başkomiser Nevzat’a düşer.

    Bu kitabı özellikle İstanbul’a aşıksanız şiddetle tavsiye ederim. Cinayetlerin İstanbul’un tarihi ile iç içe geçmesi bence büyüleyici. Mekanların bilindik olması ayrıca kitaba ayrı bir tat katıyor. İstanbul’un tarihi hakkında bir sürü güzel bilgi veriyor kitap aynı zamanda. Bu bilindik mekanlar hakkında daha fazla bilgi edinmek ve aynı zamanda bir cinayeti çözmek oldukça keyifli. Ve kitaptaki ip uçlarını kaçırmazsanız sizde Başkomiser Nevzat’la beraber cinayeti çözebilirsiniz belki daha önce bile J
    Bu kitap sayesinde hep merak ettiğim Sultanahmet meydanındaki başı olmayan yılanların anlamını öğrendim. O yüzden benim için ayrı bir anlamı var J. Sizde İstanbul tarihi hakkında biraz bilgi almak istiyorsanız kaçırmayın derim ben. J
  
    Yazımı arka kapaktan alıntı yaparak bitiriyorum…

   “Şehre bakıyorduk denizden. Sisler içindeydi İstanbul..Sisler içinde deniz….Sisler içinde teknemiz.Sultanahmet’in minareleriydi görülen, Ayasofya’nın kubbesi, Topkapı Sarayı’nın kuleleri. Hiç yağmalanmamış, yıkılmamış, kirletilmemiş gibiydi şehir.”

Keyifli Okumalar….

24 Eylül 2011 Cumartesi

Dersimiz Cinayet

Sırada en sevdiğim tarz var “Cinayet romanları” J.. Cinayet romanlarına hayranım. İpuçlarını bulmak, ipuçlarını birleştirmek ve sonunda katilin kim olduğunu tahmin etmek çok eğlenceli.  Bence böyle kitaplar insanların bakış açılarını genişletiyor. Hatta unutkanlığın azalmasına yardımcı olduğunu düşünüyorum. Çünkü kitabı okurken sürekli arka planda olayları analiz edip, katil kim acaba diye düşünüp duruyoruz.. J

Cinayet romanları diyince bence akla ilk gelen yazarlardan biridir Agatha Christie. Okuduğum ilk kitabı annemin gençliğinde aldığı ABC cinayetleridir ve bu tarz kitapları sevmeme vesile olan kitaptır. Bu kitabı okuduktan sonra kendimde cinayet romanı yazmaya çalışmıştım. Piyasada benim adımla yayımlanan bir kitap olmadığına göre evet başarılı olamadım. Ama bu hayalim hala baki yazacağım gelecekte bir gün J..

Şimdi tanıtacağım kitap Agatha Christie’nın ABC cinayetleri olmasa da en az onun kadar zevkle okuduğum başka bir kitabı.. Kitabın adı Dersimiz Cinayet  ( evet başlık için biraz ilham aldım J ) Kitap 159 sayfa ve 10 TL.
Kitap aslında klasik bir Agatha Christie kitabı. Kitabın ana karakteri Hercule Poirot. Hikayeyi  Poirot’un arkadaşından dinliyoruz. Buda olayı ilgi çekici kılıyor.
Kısaca kitabın konusundan bahsetmek gerekirse: Mösyö Hercule Poirot arkadaşıyla seyahat ederken Mösyö P.T. Renauld’dan bir mektup alır. Bu beyefendi, Hercule Poirot’u tutmak istemektedir ve bu nedenden dolayı Mösyö Poirot’u acilen Fransa’daki evine davet ediyor. Tabii ki Hercule Poirot meraklanır ve bu fırsatı kaçırmak istemediği için gitmeye karar verir. Ancak Renauld’un Fransa’daki evine gittiklerinde sabah beyefendinin öldürüldüğünü öğrenirler. Ve Mösyö Poirot kolları sıvar.
Kitabı okurken çok meraklanacağınıza eminim.. Bakalım cinayeti kimin işlediğini Mösyö Hercule Poirot’tan önce çözebilecek misiniz J..
Keyifli Okumalar…..

21 Eylül 2011 Çarşamba

Söyleyin bana bu kıyafetleri kim giymek istemez ki :)

Evet Aşk’tan konuşmaya devam ediyoruz. ( Ama size bu tarzda tavsiye edebileceğim bir sürü kitabın olduğunu söylemiştim J ).  Evet hikayelerimiz yine eski dönem İngiltere’sinde geçiyor. O dönemlere bayıldığımı bir önceki yazımda çıtlatmıştım. Balolar, kıyafetler, lordlar ve leydiler, güzel kontesler, düşesler ve yakışıklı dükler ve kontlar ahh ahh . Bu tarz kitapları okurken; o kıyafetleri giyenlerden, balolara katılanlardan biri olduğumu düşünmek beni çok mutlu ediyor. O dönemde yaşasaydım benden süper bir düşes olurdu eklemeden geçemeyeceğim ;). Kabul edelim o kıyafetleri giymeyi ya da bir dük ya da kontla evlenmeyi hangi bayan istemez ki J.

Size aslında 4 kitap tanıtacağım. Yazarımız Julia Quinn. Kitaplar epsilon yayınevinden çıktı. Bahsedeceğim kitaplarla Bridgerton ailesinin hayatına konuk oluyoruz. Bridgerton ailesi oldukça seçkin ve kalabalık bir aile. 4 erkek ve 4 kız çocuk ve anneleri Vikontes Violet’ten oluşuyor.  Ve tahmin edebileceğiniz gibi Vikontes Violet’te her anne gibi çocuklarının mürüvvetini görmek istiyor ve bunun için elinden gelen her şeyi yapıyor. ( sanırım bu annelerin olayı günümüze kadar hiç değişim göstermemiş J.)

İlk kitabımız, Yüreğe Söz Geçmiyor. Ben cep boyunu okuduğum için sayfa sayısı 470 sayfa ve fiyatı 9.9 TL. Bu kitapta Bridgerton ailesinin 4. Çocuğu olan Daphne ile Daphne’nin abisi olan Anthony’nin en yakın arkadaşı ve aynı zamanda bir dük olan Simon’ın hikâyesini okuyoruz.

İkinci kitap olan En Çok Seni Sevdim de ise en büyük erkek çocuk olması nedeniyle Vikont unvanı alan Anthony,  evlenme kararı almasıyla kendisine bir aday seçer. Ama önce adayın ablası olan Kate Sheffield’dan onay alması gerekmektedir. Bunun için çalışırken bir süre sonra olaylar karışır ve tahmin ederseniz ki olanlar olur J.  Kitap 416 sayfa ve 22 TL.
Sıra üçüncü kitapta J : Kitabımızın adı Son Söz Aşkın.  414 sayfa ve 22 TL. Bu kitap aslında o dönemde geçen bir külkedisi hikayesi. Bu seferki karakterlerimiz Bridgerton ailesinin ikinci en büyük kardeşi olan Benedict ile bir kontun kızı olmasına rağmen gayri meşru olması ve üvey annesi nedeniyle hak ettiklerini alamayan Sophie arasında geçiyor. Hikayemiz Sophie’nın her şeye rağmen Bridgerton ailesinin düzenlediği baloya( tabii ki maskeli balo) katılıp yakışıklı mı yakışıklı Benedict ile dans etmesiyle başlıyor.
Sırada son kitabımız var aslında hala 4 çocuk var ama o kitaplar henüz Türkiye’ye gelmedi. Ben takip ediyorum gelince buradan duyuracağım J. Evet 4. Kitap Rüyalar Gerçek olsa. Kitap 406 sayfa ve de 20 TL. Kitap tutkuları ve unvanları nedeniyle ağabeylerini kıskanan Colin’in Londra’ya geri dönmesiyle yıllardır ona aşık olan Penelope arasında gelişen olayları içermektedir..
Kitaplar yine akıcı bir dille yazılmış. Julia Quinn’nın kurguları muhteşem olmuş. Kitapları ve olayları bir dedikodu yazarı ile süslemiş ki gerçekten muazzam. Bu dedikodu yazarının yazdıklarını okurken ve ikililerin aralarında geçenlere tanık olurken çok keyif alacağınızı düşünüyorum.  
Aslında bütün kitapları okumasanız da olur ama ilkini okuyup severseniz ki seveceğinizi düşünüyorum ondan sonra hepsini alıp okuma isteği duyacağınıza eminim.. Demedi demeyin J
Keyifli okumalarJ 
PS: ahh benim favori kıyafetim Son Söz Aşkın kitap kapağındaki elbise. Bana çok yakışır eminim :)

20 Eylül 2011 Salı

Aşk, Aşk ve yine Aşk...

Dışarıdan pek belli etmesem de buradan itiraf ediyorum bende Aşk romanları okuyan kitleye dâhilim. Bu tarz kitaplar yüzümde kocaman gülümsemeler yaratıyorlar.  Özelliklede kitaplar Eski İngiltere’de ( yani 1700 – 1800 yıllarda) , ya da daha da eski dönemlerde İngiltere ve İskoçya arasında geçiyorsa ahhh değmeyin keyfime J. Baş karakterlerin aralarındaki tartışmaları, ilk görüşte aşık olmaları ama bunu bir süre fark edememeleri, kızların güzel, alımlı, erkeklerin ise güçlü ve  yakışıklı olmaları beni büyülüyor. Bazen o dönemlerde yaşamayı gerçekten istiyorum. Bu konuyu diğer kitapları anlatırken daha detaylı geçeceğime emin olabilirsinizJ.

Sizde bu tarz şeylerden hoşlanıyorsanız ve o dünyalari merak ediyorsanız size bu tarzda tavsiye edebileceğim ve zevkle okuduğum bir sürü ama gerçekten bir sürü kitaptan bahsedebilirim J. Ve hemen iki kitapla başlıyorum….
Yazarımız Julie Garwood. Yazarın Türkiye’de yayınlanan bir sürü kitabı var. Bugün Gelin ve Düğün kitaplarını tanıtacağım. Ben yanlışlıkla önce ikinci kitap olan “Düğün”’ü okumuştum. Aslında iki kitap birbirinden bağımsız ama siz yinede önce Gelin’i okuyun. Böylesi daha keyifli olacaktır.
Ben kitapların cep boylarını okudum. Gelin kitabı 543 sayfa. Düğün kitabı ise 517 sayfa. ( Korkmayın cep boyu olduğu için bu kadar fazla J ). Cep boy olduğu içinde sadece 9.90 TL. Kitaplar epsilon yayın evinden çıktı.
Gelelim kitapların konularına : “Gelin” kitabının konusu, İskoçya’nın en güçlü toprak sahibi olan Alec, kralının emri üzerine İngiliz bir gelin almak zorunda kalıyor. ( Burada araya girmeden edemeyeceğim hala öyle mi bilemiyorum ama o dönemlerde İngilizler İskoçyalılardan, İşkoçyalılar da İngilizlerden hoşlanmıyor. Hoşlanmamak biraz kibar kaçıyor tabii.. İtiraf etmem lazım bu durum kitabı çok daha  keyifli kılıyor.. Okuyun ne demek istediğimi anlayacaksınız J. ) Ve Alec dünyalar güzeli ve menekşe gözlü Jamie’yi eşi olarak seçiyor. Ve kitapta bundan sonra ikili arasında geçen olayları okuyoruz.
Düğün kitabının konusu ise, çocukken babası tuzağa düşürülerek öldürülen İskoç soylusu Connor babasının düşmanına zarar vermek için onunla evlenmek üzere yola çıkan Brenna’yı kaçırır. Ve olaylarda bundan sonra başlar..   
Çeviri muhteşem olmuş. İnanılmaz akıcı ve diyaloglar çok keyifli. Yüzünüzde kocaman bir gülümseme ile Alec ile Jamie ve Connor ile Brenna arasındaki aşklara, kavgalara ve didişmelere tanık oluyoruz. Eminim çok keyif ile okuyacaksınız.
Keyifli okumalar….

18 Eylül 2011 Pazar

Hayatımızı değiştirmeye devam :)

   Sırada ikinci kitabımız var. İlk kitap kişisel gelişim kitabıydı ve bu yüzden bu kategoriyle devam edelim istedim.

    Şimdi size aslında iki kitap tanıtacağım. İkisi de aynı yazar tarafından yazılmış. İlk kitap “ Evrenden torpilim var”,  diğeri adı her okuyucunun kendi tarafından belirlenen ve kapağında ayna olmasıyla da fazlaca konuşulan bir kitap. Yazarı Aykut Oğut . Kitaplar Dharma yayınları tarafından yayımlandı.

     Bu kitap ile; bu konularda guru olarak gördüğüm ablam sayesinde tanıştım. Kendisi ben dahil ailedeki herkese bu kitaptan hediye etti. (Burada şunu paylaşmak isterim ki ailemiz hiçte küçük bir aile değildir J. Ablamın kendisi dahil toplam 6 kişiyiz.) Bu hediye etme kısmı aslında bence kitabı ne kadar beğendiğini açıklıyor..

           Evrenden torpilim var kitabı 263 sayfa 20 TL, Ayna’lı kitap ise 292 sayfa ve 30 TL. İki kitapta oldukça akıcı bir şekilde yazılmış. Hemen bitirme isteği uyandırıyor insanda ve hemen de bitiyor  tabii sindire sindire okunmasında yarar var J.. İlk kitapta yazar kendi hayatından örnekler vererek çekim yasasını hayatında nasıl uyguladığını ve değişimlerini gözlerimizin önüne seriyor. Ve neler uygulayarak yaptığını anlatarak bizimde kolayca uygulayabileceğimizi ve başarabileceğimizi hissettiriyor.
      İkinci kitap için birinci kitabın biraz daha detaylandırılması demek belki iyi bir tanımlama olmayacak ama sizlere en azından biraz fikir verebilir diye düşünüyorum. Aykut Bey bu kitapla farkındalığımızı daha da fazla artırıyor. Ve okurken gerçekten bende bunları yapıyorum. Ama düzeltebilirim hissini yaşatıyor bizlere.
    Türk bir yazar tarafından böyle bir konu hakkında yazılan bir kitap okumak ve bu kadar eğlenerek ve zevkle okumak bence muhteşem. Her şey bizim elimizde. Her şeyi yapabiliriz yada elde edebiliriz. Yeter ki düşüncelerimizi şekillendirip istediğimiz şeylerle aynı rotaya oturtalım. Bunun içinde bu kitaplar süper başlangıçlar bence.
     Benimde bu konular ile tanışmam Evrenden torpilim var kitabı ile oldu. Oldukça severek ve hızlıca okudum. Hatta 5 senedir belli oranlarda zam almamıza rağmen kitabı okudukta sonraki ilk zam dönemimizde istediğim maaşa gelecek bir zam oranını bu kitabı okuduktan sonra elde ettim.Ve ahahaha istediğimi yaratabildim  işte budur dedim J.. Çok güzel bir his olduğunu vurgulamasam da anlaşıldığını düşünüyorum J
    İsterseniz kendinizden yepyeni bir siz yaratabilirsiniz.. Severek okuyacağınıza ve etkilenerek yepyeni bir siz yaratmaya başlama isteği duyacağınıza eminim..
    Keyifli okumalar….